17 Ocak 2016 Pazar

Cahil Hoca - Jacques Ranciere

Jacques Ranciere, Cahil Hoca kitabında 1818 yılında Fransız Edebiyatı okutmanı olan Joseph Jacotot'nun başından geçen bir olayı ve devamında, onun hayatını ve öğretim sistemini açıklıyor.

Gelelim bizi ilgilendiren kısmına;

Jacotot o yıllarda ülkesinden ayrılıp Hollanda'ya geçmek zorunda kalmış, burada da Leuven'de yarım ücretli bir öğretmenlik işi bulmuştu. Bizim alçakgönüllü okutmanın dersleri öğrencilerin çabucak hoşuna gitmişti. Gelgelelim derslerinden istifade etmek isteyen öğrencilerin çoğu Fransızca bilmiyordu. Joseph Jacotot'da tek kelime Hollandaca bilmiyordu. Dolayısıyla talebenin talip olduğu şeyleri öğretebileceği ortak bir bil yoktu. Yine de öğrencilerin arzularına karşılık vermek istiyordu. Bunun için de öğrencileriyle arasında ortak bir  şey üzerinden asgari bir bağ kurması gerekiyordu. 

Tesadüf bu ya, o sıralar Brüksel'de Fenelon'un Telemak'ının iki dilli bir baskısı çıkmıştı. Ortak bir şey bulunmuş, Telemak böylece Joseph Jacotot'nun hayatına girmişti. Tercümanı aracılığıyla kitabı öğrencilerine dağıtıp, çeviriden yardım alarak Fransızca metni anlamalarını istedi öğrencilerinden. 

İlk kitabın ortasına gelince, yine tercümanı aracılığıyla öğrencilerine oraya kadar öğrendiklerini sürekli tekrarlamalarını ve kitabın kalanını anlatabilecek kadar okumakla yetinmelerini söyledi. Şansın yardımıyla bulunmuş bir çözümdü bu, ama aynı zamanda küçük çapta felsefi bir deneydi, Aydınlanma Çağı'nın sevdiği türden bir deney. 1818'de Joseph Jacotot hala geçen yüzyıldan kalma bir adamdı ne de olsa. 

Gelin görün ki deney beklentilerini aşmıştı hocamızın. Bu şekilde hazırlanmış öğrencilerinden okudukları hakkındaki düşüncelerini Fransızca kaleme almalarını istedi. "Korkunç uydurma ifadelerle, hatta tam anlamıyla bir acizlikle karşılaşacağını sanıyordu. Hiç açıklama görmemiş bu genç adamlar kendileri için yepyeni bir dilde karşılaştıkları güçlükleri sahi nasıl çözecek, metni nasıl anlayacaklardı ki? Hiç mühim değil! Önemli olan rastlantıya açılan bu yolun onları nereye götürdüğünü, bu çaresizlikten doğmuş ampirizmin ne gibi sonuçlar verdiğini görmekti. O öğrencilerin, bu zorlu işin içinden birçok Fransız kadar iyi çıktıklarını görünce çok şaşırmamış mıydı? Demek ki başarmak için tek gereken istemekti. Demek ki her insan başkalarının yaptığı ve anladığı şeyi anlamaya potansiyel olarak kadirdi."

Fransızca'nın temeline dair öğrencilerine hiçbir şey açıklamamasına rağmen, öğrenciler bildikleri dildeki kelimelere karşılık gelen Fransızca kelimeleri kendi kendilerine aramış, çekim eklerinin ne anlama geldiğini kendi kendilerine anlamışlardı. Fransızca cümle kurabilmek için kelimeleri ve çekimleri nasıl kullanmaları gerektiğini tek başlarına öğrenmişlerdi; Kitapta ilerledikçe cümleleri ve imlaları düzeliyordu; yazdıkları cümleler de öyle öğrenci cümlesi değildi hani, düpedüz yazar cümleleriydi. Ne yani, hocanın açıklamaları gereksiz miydi? Gereksiz değildiyse, kime ve neye faydası vardı o açıklamaların o halde. 

Kitaptan bu kadarlık alıntı yeter. Şimdi ben anlatıyorum, blog yazarınız. Gördüğünüz gibi öğrenciler çeviri yoluyla ve tekrarla bir dilde yetkinliğe ulaşmışlar. Sadece bir kitap ve çevirisiyle. Ben de bu yöntemi Looking for Alaska ve Alaska'nın Peşinde kitaplarının ilk 50 sayfalık bölümüde uyguladım. Tek bir seferde yaptım, tekrar etmedim. Ancak bu tek seferlik okumamda bile Jacques Ranciere'in, Jacotot'un deneyimlerini yazdığı Cahil Hoca kitabında anlattıklarının ne kadar etkin olabileceğini farkettim. Umarım yazı faydalı olmuş, size yeni ufuklar açmıştır. Motivasyonunuz bol olsun, iyi çalışmalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlk ilke, kendinizi kandırmamaktır ve siz, en kolay kandırabileceğiniz kişisiniz. RICHARD FEYNMAN